Sürdürülebilirlik kavramı, 20. yüzyılın sonlarında gelişen sosyal adalet, ekolojik koruma ve küreselcilik kavramlarından filizlendi.
Eski Norveç başbakanı Brundtland'ın başkanlık ettiği Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu'nun 1987’de yayınladığı “Ortak Geleceğimiz” raporu, çevreyi, ekonomiyi ve eşitliği dikkate alan bütüncül bir yaklaşım olan sürdürülebilir kalkınma ihtiyacını tanımlayan ilk kurumsal belge oldu.
Sürdürülebilir kalkınmanın en çok kullanılan tanımı olan “bugünün gereksinimlerini, gelecek kuşakların gereksinimlerini karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşılamak” “Ortak Geleceğimiz” raporunda ilk kez kullanıldı.
Ekonomik ve ekolojik çalışmaların beraber yürütülmesi gerektiğine dikkat çeken, ülkelerin, kurumların ve bireylerin yalnızca finansal çıkarlarını gözetmeksizin; ekolojik konulara da gerekli hassasiyeti göstermesi gerektiğini vurgulayan “Ortak Geleceğimiz” raporu, çevre sorunlarının endişe verici boyutlara ulaştığını ortaya koydu.
Rapor, sürdürülebilir kalkınmayı tüm dünyanın ortak problemleri ışığında değerlendirir. “Ortak Geleceğimiz” raporu, nüfus artışı, gıda güvenliği, ekosistemler, enerji, sanayileşme ve kentleşme gibi küresel sorunlara dikkat çeker ve çözüm önerileri sunar.
Nüfus Artışı
“Ortak Geleceğimiz” raporuna göre nüfus artışı ile birlikte artan kaynak ihtiyacı, doğal kaynakların özensiz kullanımına ve buna bağlı yoksulluk problemlerine neden olabilir. Herkesin eğitim yoluyla kendini gerçekleştirme hakkına sahip olması gerekliliği ve eğitimli insan kaynağının gelecek sorunlara etkili çözümler üretmenin bir ön koşulu olduğu raporun bulguları arasında yer alır.
Gıda Güvenliği
“Ortak Geleceğimiz” raporu, gıda güvenliği konusunu bir dağıtım sorunu olarak ele alır. Yeterli üretim potansiyeline rağmen dağıtımdaki aksaklıklar gıdaya erişimde eşitsizlikler yaratmaktadır. Bu sorunun giderilmesi için küçük çiftçilerin korunmasını önceleyen toprak reformu gibi öneriler sunulmuştur.
Türler ve Ekosistemler
“Ortak Geleceğimiz” raporunda biyolojik çeşitliliğin ve ekosistemlerin tehlike altında olması küresel bir sorun olarak ele alınır. Doğal hayatı ve türleri korumak için ormanlık alanların daha dikkatli kullanımı ve yeni doğal koruma alanlarının oluşturulması gerektiği vurgulanır.
Enerji
Nüfus artışı, sanayileşme ve gelişen üretim kapasitesi nedeniyle artan enerji ihtiyacı büyük oranda
fosil yakıtlardan karşılanır. Rapora göre, yenilenebilir enerji kullanım oranının artması gerekmektedir. Bu konuda devletlere önemli görevler düşer. Verilen tavsiyeler arasında enerji ile ilgili açık hedefler konması ve enerji verimliliği alanında gelişim ve araştırma projelerinin devam ettirilmesi bulunur.
Sanayileşme
Raporda, çevre kirliliğinin önüne geçmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi gerektiği vurgulanır.
Teknolojik gelişmeler birçok avantaj sağlayarak üretimde verimliliği artırır ve kaynak kullanımını azaltır. Ancak, yeni teknolojilerin kullanımında olası sorunlara karşı önlemler alınması gerektiği de belirtilmiştir. Örneğin, üretim sonucunda ortaya çıkan toksik atıkların daha sıkı bir şekilde kontrol edilmesi gerektiği vurgulanır.
Kentleşme
“Ortak Geleceğimiz” raporunda, şehir nüfuslarındaki artış nedeniyle yerel yönetimlerin artan önemi ve buna bağlı olarak altyapı ve hizmet kapasitelerinin hızlı bir şekilde artırılması gerektiği vurgulanır. Hızlı büyüme ve kentleşme sonucunda kaçak yerleşimlerin ve kalitesiz altyapı hizmetlerinin yaygınlaşacağı öngörülür. Altyapı sorunlarına karşı, devletlerin yeni yerleşim planları geliştirmesi gerektiği ortaya koyulur. Yerel ihtiyaçlara daha iyi cevap verebilen yönetimler yaratabilmek için yerel yönetimlere kaynak ve politik güç verilmesi tavsiye edilir.
“Ortak Geleceğimiz”den Günümüze
İklim krizi, artan çevresel riskler ve değişen demografi, “Ortak Geleceğimiz” raporunun önemini tekrar ortaya koydu. Küresel sürdürülebilirlik alanında birçok gelişmeye temel olan bu rapor, sürdürülebilir kalkınmayı tanımlamakla kalmayarak, küresel sorunlara çözüm önerileri sunarak uluslararası gelişmelere öncülük etti. Raporun ortaya koyduğu anlayış ile; sürdürülebilirliğin ekonomi, çevre ve sosyal boyutları bütüncül bir şekilde değerlendirilmeye başlandı. Birleşmiş Milletler tarafından geliştirilen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, “Ortak Geleceğimiz” raporunun ortaya koyduğu anlayış ışığında şekillendi.